entry'ler (100)

doktorların bir halttan anlamaması

tıp etiğinden biraz bahsedeyimde size aydınlanın. tıp fakültesi 1. sınıf öğrencisine öğretilen ilk cümle şudur: ''önce zarar verme.''
bu nedenle doktorlar hastaya zarar vermemek için yan etkisi en az olan ilaçlardan ve en düşük dozda başlarlar tabi doğal olarak bu ilaçların etkisi de azdır. çünkü bu ilaçlar ile hasta sağlığına kavuşursa en az zararla atlatmış olur hastalığı. ardından artık kaç ay-hafta tedavi süresi belirlemişse ona göre bitince kontrole gel der. eger ilaç etki etki göstermiş ise hastaya faydalı olmuşsa devam ettirilir veya hasta saglıgına kavusmussa tedavi kesilir. yok eger fayda etmemiş ise daha etkili ve tabi yan etkisi daha fazla olan ilaçlar kullanır. yine geçmemişse daha etkkili daha etkili diye sürer. mesela ilk tercih hiçbir zaman ameliyat olmaz bundan bile çıkarabilirsiniz. bazı insanlar ise ilk etapta verilen ilaçları 2 gün kullanır sadece iki gün düşünebiliyomusn. ilacın yarılanma ömrü bile 30 saat mesela. 2 gün sonra (tabi ilac daha emilmemiş bile tam manasıyla) gelir buraya yazar '' bu doktor bi bok bilmiyo''. dahada kontrole falan gitmez. sonra da ilerler hastalık ömür boyu onunla uğrasır. ne diyelim egitim şart bu millete.

bide google den bakanlar var tabi. bu hastalık var bende bu ilacı kullanayım diye. bizi boşuna okutuyolar demi o kadar ilaç o kadar yan etki o kadar semptom ezberletiyolar hep boşuna. o ilaçları eczane boşuna sana recetesiz vermiyo. herkes mal bi sen akıllısın. basit bi ilacı al bakayım prospektusunu oku ne anlayacaksın. işte o ilaçtan eczane dolusu var belki binlerce. gelmiş diyo sadecce ilaç ezberliyolar. sen bi ilacı ezberle bakayım sonra yaz buraya.

ha bide cok nankörsünüz gercekten. bugun bi hastadan anamnez aldım. o da sizin gibi doktora gitmiş ilaç vermiş sonra tekrar gel demiş bu agrısı hafifleyince gitmemiş. 1,5 yıl sonra tekrar gittiğinde crohn hastası olduğu çıkmış ortaya. bu nasıl bi hastalık biliyomusn ömür boyunca eziyet çektiren bi hastalık. belki öldürmez ama herşeyini kısıtlar ömür boyu ilaç kullanacaksın ömrün boyunca istediğin herşeyi yiyemeyeceksin bi kendinizi kadının yerine koyun sonra yazın. ha bide kadının cocugu olmuyormuş yıllarca , ameliyat çeşitli ilaçlar ile 2 tane cocugu olmuş bi kadının anne olmasını sağlıyo adamlar. hiçbişey bilmiyolar ama demi. yüzlerce insan görüyorum hastanede geldiklerinde bitmiş ölmek üzere, cıktıklarında gülerek. ama sizin başınıza gelmemiş gerçekten. yasadıgınız en kotu hastalık grip. bi kanser olun ağır bi hastalık geçirin o zaman görürüm götünüzü. neyse dediğim gibi eğitim şart. baslıgı acan trol mu bilmiyorum ama onun gibi düşünen milyonlarca insan olduğunu biliyorum.

tecavüzcüye verilecek cezalar

ceza verirken faydalanmak gerekir. hapise atıp 30 yıl bizim vergilerimizle onu doyurmak beslemek çok saçma. idam getirsen ip parası gömme tabut parası. elektrik versen elektriğe yazık ve tabi gömme yıkama parası falan. bence tıp alanında kullanılması en mantıklı çözüm. bugun tıp fakültelerinde kadavra bulmak çok zor. 700 kişilik okullarda 1 tane bilemedin 2 tane kadavra var. bazılarında hiç yok. bu kadavralar da 20-30 yıllık boku çıkmış çamur olmuş. damarları ayırt edemiyosun bazı damarlar o kadar dejenere olmuş ki, cıkarıp yerine hortum takmışlar. velhasıl kelam bu ibneleri vericen doktorlara. zaten yaşları genç olur genelde sağlıklı olur, çünkü yaşlı adam kolay kolay tecavüz edemez. genç kadavrada herşey belirgin olur. bunu güzelce bi parçalıcak cerrahlar derisini soyucaklar. sonra uygun organlar ihtiyacı olan insanlara , geri kalan kısımda tıp öğrencilerine vericeksin. oğrensinler insan anatomisini. tıp alanında ilerleriz, kaliteli doktorlar cerrahlar yetişir ülkemizde ve masraf minimum olur. veya başka bir fikir daha var. şimdi ilaçların çeşitleri var. baı ilaçlar insan hayvan vs üzerinde denenmiş ve olumlu sonuçlar alınmış ve piyasada. bazı ilaçlarda olumsuz sonuç alınmış ve piyasadan kaldırılmış. bazıları ise henüz insan üzerinde denenmemiş hayvanlarda denenmiş ve olumlu olmuş fakat insanda denenmemiş yeterince. bu pezevenklerin bir kısmını da bu alanda kullanabiliriz böylece ilaç alanında gelişiriz bu büyük bi ekonomik gelir kaynagı olur. yani anlayacagınız 1 taşla kuş ordusu vurmuş oluruz bu yontemlerle.

yazarların hayatının özeti

hayatım boyunca hep süper ligin demirbaş takımlarından biri oldum. gençlerbirliği diyebilirim kendime evet gençlerbirliği. ne üç büyükler gibi şampiyonluk kovaladım ne adanaspor gibi süper lige gelgit yaptım. hep ortalarda üste yakın bi pozisyonda oldum. hep başarılıydım ama en başarılısı değildim. arada atak yaptım evet, uefaya katıldığımda oldu ama nadir, bu ne kadar nadirse çöküşlerimde o kadar nadirdi. yapmam gerekeni yaptım yapmamam gerekeni yapmadım. çevremdeki herkes daha iyisini yapabilirsin dedi. evet yapabilirdim bu doğruydu fakat bunun beraberinde getirecekleri vardı. beraberinde çirkefliği hasetliği de getirirdi bunu hissettim. diğer takımlarla kötü olacagıma varsın o kadar başarılı olmayayım dedim. ben gençlerbirliğiyim ne olursa olsun köklü bi takımım sürekli beni destekleyen bi taraftarım var. bu dizelerde koca gönüllü taraftarıma gelsin

aman kendini asmış yüz kiloluk bir zenci
üstelik gece imiş babası değirmenci
ben olsam utanırdım bu ne biçim öğrenci
hem dersini bilmiyor, hemde şişman herkesten..

seks düşkünü erkek

bay frodo beyfendiymiş. sex sadece penisin vajina içine girmesi demek değildir. oral sex anal sex gibi türleride vardır. illaki kadınlada olmak zorunda değildir. yani beyfendinin yapmış olduğu eylemi bi nevi sex kabul edebiliriz. oral anal latince terimler olduğuna göre bu beyfendinin ilişkisinin ismide palmar(el ayası) sex olur. evet ben buldum şu anda palmar sex terimini. bilip bilmeden üstüne gitmeyin adamın.

beyfendi günde 15-16 palmar sex yaptıgını belirtmiş. spermin olgunlasma sureci yaklasık 73 gün sürer ve sperm devamlı üretilir hiç durmadan. belli bir süre epididim de falan olgunlaştıktan sonra atılmaya hazır bir şekilde depolanır. spermin vücuttaki ömrü ne kadardı tam hatırlamamakla birlikte fazla olmadığını hatırlıyorum. beyfendi bu hızla sex yapmaya devam ederse belli bir süre sonra vucudunda depolanmış spermler bitecektir. cünkü ilk atımda yaklasık 150 milyon sperm atımı yapılır. daha sonra beyfendide farketmişse atım hacmı azalacaktır. cünkü ilk kendini dışarı atan spermler olgunlaşmış hacimli spermlerdir. daha sonra gelenler ise yeni şapşadanak üretilen gücsüz celimsiz spermler olacaktır. bir süre sonra üretim tüketime yetmeyecegi için zaten beyfendi eylemde bulunmak istese bile üretilemeyecek ve atım olamayacaktır. vücut yeter amk daha doymadınmı gibi bi tepki verecektir. 15-16 gibi rakamların asılsız olduğunu düşünüyorum bu nedenle. beyfendinin eylemde sabun kullanıp kullanmadığını bilmiyorum fakat sabun krem gibi kayganlaştırıcı maddeler kullanmaz ise sürtünme kuvvetinin etkisiyle penisi tahriş olacaktır ki kullansa bile kimyasal olduğu çin yine deride çeşitli lezyonlara sebep olabilir. organ tahriş olduğu içinde bidahaki denemelerinde acı duyması muhtemeldir. gelelim diğer çözümlememe. şimdi bu spermatogenez için hipofiz adı verilen organdan belirli hormonlar salgılanması gerekir. (lh, fsh) hipofiz adı verilen organın görevi cesitli horrmonlar salgılayarak vücudu düzene sokmaktır. şimdi beyfendi eger hipofizini fazla calıstırırsa bu hormonlarla birlikte tsh gibi vücudun metabolizma hızıın arttıran hormonlarda üretilecektir beraberinde. bu hormonlar kişinin kilo kaybına, sac dökülmesine vs neden olabilir. ilerde ikttidarsızlık yapar mı sorunsalıyla ilgili bir çözümlemem yok düşünebilrdim ama işim var şimdilik başka başlıkta artık.

nacizane tavsiyem fazla yapmamakta fayda var. fakat hiç yapmamanında iyi olmadığını düşünüyorum. fazla kllanılırsa yalama olur az kullanılırsa paslanır mantığı. saygılar koca yürekli bay frodo. unutma biz yabancı değiliz!

kocasını pişiren kadın

bugün izleme fırsatı bulduğum ankara devlet tiyatrosunun oyunu . gitmeden önce oyun hakkında yapılan yorumları okuduğum için gitmemeyi düşünüyordum. daha sonra karar değiştirdim ve gittim nası karar değiştirdiğim uzun hikaye ve bu başlıkta anlatmam saçma olur. oyun başlarda pek güzel değildi hatta sıkıcı bile diyebilirim. zaten çeviri oyunları beni pek sarmıyo. ortalara doğru yanımdaki kalın sesli teyze zannettiğim ama aslında gencecik(belki benden küçük) kız saçma sapan esprilere kahkaha attıkça(kahkaha dediysek öyle böyle değil) bende ona bakıp istemsizce gülüyodum. bu karı neye gülüyo acaba diye ama gülünce kendimi tutamıyodum ikimiz gülüyoduk işte salonda öylece. oyunun son 1/3 lük kısmında biraz oyunun içine çekmeyi başardılar beni. dediğim gibi beklenti düşük olduğu için arada yaptıkları orta-güzel sahneler hoşuma bile gitti diyebilirim. hatta son kısmını beğendim bile diyebilirim. ama oyunculukları iyi değildi duyguyu hissettiremediler seyirciye. senaryoda öyle ama çeviri sonuçta başka bi kültürün içinde büyümüş yazarın yazdığı oyunun çokta iyi olmasını bize hitap etmesini beklemek hata. sanata saygımız sonsuz izledik alkışladık ve çıktık. daha güzel oyun varsa ona gitmenizi tavsiye ederim ama yoksa buda hiç yoktan iyidir.

gecenin şarkısı

https://www.youtube.com/watch?v=6ew7wKClVCQ

bunu dinleyin bütün çocukluğumuzu geri hatırlayın 90 lı veletler.

gecenin şiiri

kara karı, kuru karı, keçi eti, durgun at
mazarratü'l mazarratü'l mazarratü'l mazarrat.(zararlı)

beyaz karı, şişman karı, koyun eti, yörük at
faidatü'n faidatü'n faidatü'n faidat.(yararlı)

imdb puanına güvenilmeli mi sorunsalı

puanın nasıl verildiğini bilmiyorum öncelikle. sadece yorumda bulunmak istedim. bu tür puanlamalar anket misali yapılır genelde. mal ortaya konur ve insanları hoşnut ederse iyi puan alır almazsa hoşnut edememiştir. birde bu filmi değerlendirmek için işin uzmanlarından oluşan bir jürisi illaki vardır diye düşünüyorum. halk ve jürinin oyları oranlandırır heralde vize final gibi. vize 40 final 60 , halk 40 juri 60 gibi. ve daha sonra bu iki puanlama artık nasıl hesaplanıyosa hesaplanır 10 üzerinden puanlanır. buraya kadar olayın matematiği. şimdi gelelim değerlendirmeyi nasıl yaptıklarına.

insanlar yaratılış geregi birbirinden farklı. doğal olarak bi kısmı gerizekalı bi kısmı akıllı. sinemada oyuncu bok, meme deyince kahkaha atan tipler var (ör: recep ivedik) . çıkışta da ayy ne kadar komikti diyen hatunlar herifler gördü bu gözler. şimdi bunlarında oy verme hakları var (yaratılış gereği insan olarak doğdukları için) filmden anlayanların da var. e anlayanlarında film zeevkleri farklı onuda hesaba katmak lazım. dolayısıyla çok güvenilir bir sonuç çıkmaz ama değerlendiren sayısı arttıkça doğal olarak hata riskide azalır. yani boktan bi film sitesinde verilen puandan daha güvenilirdir çünkü dünyanın en büyük film değerlendirme sitesi sonuçta. kimbilir kaç bin kişi oy veriyo.

gelelim jüriye. jüri işten anlayan adamlardan oluşur. tabiki bunlarında zevkleri farklıdır. nasıl olacak peki bu diyosunuz şimdi. şöyle olur güzel kardeşim. bir şeyi evrenselleştirmek için kural koymak gereklidir. mesela hastaya hep sagından yaklasır doktor. amac hastayı iyileştirmek solundan yaklassada bisey olmaz ama evrensel kural budur. veya abdest alırken 3 kere agza su goturursun 4 kere degıl. amac agzın temizlenmesi ama bunu evrenselleştirmenin yolu budur. e bu heriflerinde belli kuralları vardır. mesela film hangi yıl çekilmiş, o zamanın şartları, sürükleyiciliği, son bölümün şaşırtıcılıgı, vizyon keyfi, çekim hataları, oyunculuk, verdiği mesaj, duygu, say say bitmez kuralları vardır. bunların içinde objektif olanlarda var subjektif olanlarda. e doğal olarak bu herifler hepsini değerlendiricek, mesela filmi cok sevdi ama yönetmeni kötü çekmiş veya oyuncular amatör. mecbur kısacak puanını. türlü türlü şeyler. e bide kültür farkı var tabi. şimdi bu herife tosun paşadaki 'aşk kalbimi yakan bir volkan gibidir en sevdiğim tatlı kazandibidir' repliğini çevir ingilizceye bakim ne bok anlıcak. veya kibarfeyzodaki karasevdaya tutuldugu sahneyi izlet veya herhangi bi sahne. şimdi diceksin ki bu jüride türk yok mu? illaki vardır ama diğer milletlerden olanlar bizim gibi yaşayamıyo tam manasıyla türk sinemasını. nasıl biz godfatheri yaşayamıyosak onlar kadar etkilenemiyosak. o godfather serisini ramiz dayının gençliğinin bi bölümüne değişmem. çünkü bi bok anlamıyorum arkadaş. neyse konumuz bu değil nerde kalmıştık. kültür farkında. doğal olarak bu adamlar tam istediğimiz gibi değerlendiremeyecek ama tabiki bi güvenilirliği var. çünkü bu adamlar bu işin uzmanı ve tek bir kişinin tekelinde olan bi müessese değil. benim size nacizane tavsiyem arkadaşlar( bu cümleyi rte taklidi yapan herif gibi söylediğimi hayal edin ve duyun kulaklarınızda) zevkine güvendiğiniz arkadaşlarınızın önerilerine göre film izleyin. bana göre ''namuslu, kibar feyzo, davaro, 100 numaralı adam, banker bilo'' aklıma ilk gelen bu saydıgım 5 örnekte imdb de ilk 5 te. ulan bisürü yazmışım bi başladımmı durduramıyorum kendimi.

yukarda söyledklerim tamamen tahmin ve yorum ürünüdür ve hiçbir kanıta, araştırmaya, bilimsel veriye dayalı değildir. düzenin böyle işlemesinden başkada bir şansı olduğunu düşünmüyorum.

19 yaş

celal güzelsesin derlediği, insanın ağırlıklı olarak değişen fenotipini,fizyolojisini ve yanında da değişen ruh halini-psikolojisini adım adım ve özet şeklinde anlattığı 'yaş destanı' adlı büyük bir sanat eseri olan uzun havasını aklıma getirmiştir. sanat toplumun aynası ve iyi anlamak lazım.

Bir güzel ki on yaşına girince
Gonca güldür henüz açılır
Onbirinde gonca diye koklarlar
Onikide elma deyip saklarlar
Onüçünde cevrü cefa çekerler
Ondördünde hamre şeker benzer

Onbeşinde güzelliğin çağıdır
Onaltıda gören aklın dağıdır
Onyedide göğsü cennet bağıdır
Uzanır kameti selviye benzer

Onsekizde hem artırır zarını
Ondokuzda terkeylemiş arını
Yirmisinde gözetir şikarını
Zincirinden kopmuş aslana benzer

Yirmibeşte bıyıkları burulur
Otuzunda akan sular durulur
Otuzbeşte hep günahlar sorulur
Yalana karışmış irfana benzer

Kırk yaşında gazel dökülür bağlar
Kırkbeşinde günahlarına ağlar
Ellisinde insanlara bel bağlar
Dağbaşına çökmüş dumana benzer

Ellibeşte sızı iner dizine
Altmışında duman çöker gözüne
Altmışbeşte hiç bakılmaz yüzüne
Ahireti görmüş Sübhan'a benzer

Altmışbeşten sonra beller bükülür
Bütün damarlardan kanlar çekilir
Gel gel diye toprak çağırır
Geldi geçti şimdi yalana benzer
Beni ağlatma ki sen de gülesin
Leyli leylim ha leylim
Hem muradan hem maksudan eresin
Yavru yavru yavru ha yavrum

böyle uzun havaları, tsm eserlerini veya yerel sanatçıların yaşadığı toplumun yaşayışını sıkıntılarını anlattığı ünlü olan veya olmayan eserleri sadece benmi seviyorum acaba diye düşünmüyo değilim bazen.

edit: bide link vereyim gardaşlarıma dinleyinde kulaklarınız miş miş lerden bıkmiştir artık pasını alır belki.

izzet altınmeşe: https://www.youtube.com/watch?v=QJBBDQTnNtE

ibrahim tatlıses: https://www.youtube.com/watch?v=ekWbDa3y1nk

favorim izzet reis.

şavak peyniri

dünyanın en lezzetli peynirlerinden biridir. diğer peynirler gibi bıktırmaz insanı kendisinden ve karpuzla çok iyi gider(yazı özledim lan) tabi 1. kalite mal bulabilirseniz bu böyle market ve şarküterilerde satılanlar 2. veya 3. kalite olduğu için bi zaman sonra sevmemeye başlayabilirsiniz veya hiç sevemeyebilirsiniz.

gelelim üretimine. üretimi çok meşakkatli bir süreçtir. bu peyniri üreten ve adını veren şavaklılar adlı topluluk ; topluluk diyorum aşiret değildir çünkü bi aşiret yapılanması yoktur; bahar aylarında(3. ve 4. aylara denk gelir) köylerindeki iklim koşulları hayvanlarını beslemeye elverişssiz olduğu için ve hayvanların daha kaliteli süt üretebilmesi dolayısıyla peynir üretebilmesi için yayla adını verdikleri meralara çeşitli vasıtalarla göç ederler. göç ettikleri bu yerler tabiri caizse kuş uçmaz kervan geçmez, insan görmenin çok zor olduğu, modern hayata cok uzak yerler olur genelde. çünkü insanın olmadığı yerlerde doğal hayat var. bu göcebe toplum yaklaşık 6 ay kadar buralarda insanlıktan çıkarlar. çadırlarda yaşar, elektrik olmadığından dolayı löküs yakar, derelerde yıkanır, sobalarda yemek pişirir, bulaşık çamaşır vs aynı şşekilde derelerde yıkanır, besin ihtiyacı için en yakın köye gidilir ordan bir şekilde şehire ulaşılır gereklii erzaklar alınır ( bu ayda 1 ) , çoluk çocuk bütün aile çalışır, gündüz hayvanlara bakanların yüzleri kıpkırmızı olur çünkü güeş yakar, gece hayvanları otlatan ise çeşitli yırtıcılarla muhatap olmak zorunda kalır, sürekli yıkanma gibi bi imkan olmadığı için kötü kokar, tabi tüm aile kötü koktugu için büyük bir problem oluşturmaz vb türlü türlü eziyetler çekerler. ben küçükken(5-6 yaş) babaannem(nene) ve dedemle takıldığım için buralarda çok bulunmuştum. bana en önemli yakıtlardan biri olan tezek toplama görevi verilmişti. ve bir diğer görevim hayvanları sağmak için oturan sağıcılara hayvanları yaklaştırmak için çeşitli sesler ve çubuklarla stimüle etme görevi veriyorlardı. bide aklımda kalan başka bi şey vardı. protein ihtiyacını karşılamak ve bu toplumun et sevmesinden dolayı et kesme mecburiyetindeydiler. ama buzdolabı yoktu etler bozulurdu. çözüm olarak etler ince ince doğranır tuzlanır ve kurutulurdu. ama cok lezzetliydi ha. tamam medeniyete uzak bi yerleşkeydi ama muthiş bi ambians vardı. hava çok temizdi mesela oksijenin ciğerlerime dolduğunu hissediyordum. sonra heryer yemyeşildi ve tv yoktu. hayvanlar vardı atlara essekler binerdim, köpek dostlarım vardı, sürekli radyo dinlerdi herkes, kavga çekememezlik yoktu, yemekler cok lezzetliydi(çok acıkıyoduk sürekli yemek imkanı olmadığı için belkide ondan lezzetli geliyodu) , herşey inanılmaz saglıklıydı. orda öyle yaşayan bir insanın ben bugun travmayı ayrı tutarak herhangi bir hastalığa yakalanma ihtimalini çok az görüyorum. çünkü hemen hemen herşey organikti. neyse cok yazdım yoruldum.

edit: bu arada kusura bakmayın uzun ve hızlı bi şekilde yazdığım için dönüp okuyamadım ne yazdığımı bu nedenle çeşitli anlatım bozuklukları imla hataları yapmış olabilirim kusuruma bakmayın. önemli olan ne yazdığım ne verdiğim, nasıl yazdığım değil , hayatta böyle değilmi a dostlar.

elazığ

harput. çok tatlı bir şivesi vardır. k harfi kullanılmaz mesela yerine tercihen g harfi kullanılır. örneğin 'gafanı gırarım ha ne yapisin hassa hoş yürü get o yana goca daşı görmimisin densüz ' gibi..

malatyaya sebebi anlaşılamayan bi kin var bu diyarda. elazığspor maçlarının 44. dakikasında (malatya plakası 44 olduğu çin) kol ve gögüs kafesi arasındaki açı yaklaşık 135 derece olacak şekilde açılır. önkol fleksiyona getirilir ve parmak ucları kafa uzerinde birleştirilir ve birleşmiş olan eller kafanın üzerinde ileri geri hareket ettirilir. bu malatya sana kafam girsin ile eş anlamlıdır. ve 44 plakalı araçlar bu şehirde zulme uğrar. bazen sıkıştırılır bazen çizilir ve benzeri olaylar detayları uzun.

muazzam bir kültürü vardır bu şehrin. özellikle müzik alanında çok güzel eserler çıkmıştır geçmişten günümüze bu şehirde. başlıca çalgılar gırnata adı verilen klarnet ve cümbüştür. güfteler şiveden ve yöre insanının genel karakteri ve yaşayışından etkilenmiştir. örnek vermek gerekirse ' katibi vurmuşlar ganı(kan) fışıra(fışkırmak) ' gibi.. besteler ise daha cok fasıl tadındadır. müzikten bir parçada olsa anlayıp elazığ-harput musikisinden etkilenmeyen ve bu müziği sevmeyen buna saygı duymayan insan yoktur. insanın içine işleyen sözleri, harikulade uzun havaları, mükemmel gırnatası, harika sesleri insanı istemese bile şarkının içine çeker ve kendinizi eşlik ederken bulursunuz. içinizden şarkıyı türküyü uzun havayı yemek , onu içinize hapsetmek ve orda sürekli çalmasını istersiniz. daha cok yazacak şey var ama yazmaktan ve konu bütünlüğünü bozmamak için çabalamaktan yorulduğum için geri kalan daha birçok şeyi, bu kültürü tanıyan diğer arkadaşlarımın tamamlamasını arzu ederek yazıma son veriyorum.

79 ili gezdim dolaştım , zaman oldu çok şöhrete ulaştım, çok yerlerde çok işlere bulaştım. vatanın elleri çok güzel amma gaggoşlar diyarı elazığ başka.

https://www.youtube.com/watch?v=KWR6YpglHf4

https://www.youtube.com/watch?v=rlxyDqezfUY

https://www.youtube.com/watch?v=K7JXMoyCdOk

https://www.youtube.com/watch?v=H9WSkpzfTjM

bunlarda birkaç tane eser. ben bu şehrin müziğine ölüyorum yaaa.

devlet üniversitesinde okuyacak kadar fakir olmak

(bkz: özel üniversitede okuyacak kadar aptal olmak)

bugunun şartlarında yani 5-10 soruyu doğru cevaplayabilince bile devlet üniversitesini kazanmak bu kadar kolay iken yinede kazanamayıp yüzlerce fakir cocugun aylarca hayatlarını idame ettirebileceği paraları özel üniversitelere(bana göre aptalların üniversitesi diye isimlendirilmesi gerek) veren babaların sığırdan farksız çocuklarının fındıktan küçük beyinlerindeki kıvrımı az korteksleriyle kurduğu tümce.

pardon editi: burslu kardeşlerimi tenzih ederim onlar bu sığırların babalarının parasıyla sağlanan imkanlardan faydalandıkları için onlara saygılıyım tepkim şanslı doğan gerizekasız ibnelere.

mastürbasyon

görsel

cok mala vurmayın arkadaşlar.

edit: yazmayı unuttuğum için özür ilerim. resim tıp notundan çekilmiştir tamamen güvenilirdir.

üniversiteyi bırakıp özel harekat polisi olmak

gelecek kaygısı güttüğü bir bölümde eğitim almakta olan insanın yaptığı eylem. ama bu uberzekalı insan şunuda bilmelidirki polis olmak isteyen insanların tamamına yakını (lisede polis koleji okuyanlar hariç) gelecek kaygısı taşıdığı için polis olmuşlardır. yani bi bok olamadık polisliğe başvuralımın nazikçesi. yani ha deyince polis olamıyor insanlar yüzbinlerce rakipleri var ve hepsi en az yeni başvuran kadar gerizekalı.

60 bin liralık arabayı uçurumdan atan adam

beyin kafaya küçük gelince mal ziyan oluyor işte böyle.

düşünebilme yetisini kaybetmiş bazı arkadaşlarda kasko vardır demiş, kardeş kasko ödüyosa herkes aracını gitsin ucurumdan atsın aracı pert etsin kaskodan parasını alsın. kasko bin tane adam gönderir kazaya acaba gercekten kaza mı yoksa bilinçli mi yapılmış diye ona göre öder veya ödemez.

tarkan vs ahtapot

bizim yani tarkan filmleriyle büyümüş neslin aklından cıkmayan ender sahnelerdendir. tarkan agzına bir hançer alır ve denize balıklama dalar ardından kalleş vikinglerin hareketsiz sentetik bir ahtapotuyla çetin bir mücadeleye girer ve mücadele sonunda ahtapotu alt eder ve sudan çıkar. ardından o harika müzik...

incil tevrat okuyan müslüman

okursa müslümanlıktan çıkar diyen neyin doğru neyin yanlış olduğunu idrak edemeyecek zekaya sahip müslümanlığın ne demek olduğunu kavrayamamış cahiller gibi olmamak için çabalayan müslümandır.

sözlük yazarlarının çalmak istediği müzik aletleri

şu anda bağlama çalıyorum fakat kanun çalmayı çok isterdim lakin paramız yetmedi alamadık.

(bkz: bir kanun kaç para ulan)

en ideal evlenme yaşı

doğru insanı buludğun yaş bu isterse 40 isterse 20 olsun.

sadece evlenmek için evlenmemeliyiz yaşın geçiyor bir koca bul veya bir kız bul gibi söylemlere prim vermemeliyiz. en önemlisi kendimize değer vermeliyiz ve gerçekte sevdiğimiz için evlenmeliyiz sadece.

mememi em diyen kızın memesini emmek oruç bozar mı

bozar. çok imanlı bir insan değilimdir ama orucun manasının nefsi terbiye etmek, bazı dünyevi zevklere belli bir sürede olsa inandığın yaratıcıyı hoşnut etmek için ara vermek olduğunu anlayacak kadar bir zekaya sahibim keşke allah bu başlığı açanada lütfeseydi. inanmayabilirsiniz buna tepki göstermeye kimsenin hakkı yok ama insanların inandığı değer verdiği hiçbirşeyi dalga konusu yapmayada kimsenin hakkı yok . ergenlikten çıkamadıysanız da gidip porno izleyin çok güzel porno siteleri var, böyle saçma başlıklar açıp haz mı alıyorssunuz ne alıyorsunuz anlamış değilimm.